5 Nisan 2009 Pazar

Mutluluk ile Yolculuk

Blogumun adı ne olsun diye düşünürken, ki bunu her blog yazarı bir gün yaşamıştır, bu iki kelime canlandı zihnimde: Mutluluk ve yolculuk. Bu kelimeler ile nasıl oynayabilirim sorusuna farklı permütasyon, kombinasyonlar buldum. Mutlu yolcu, mutluluk yolculuğu, mutluluğa yolculuk, mutluluk bir yolculuk falan derken, aklıma bir masal yazmak geldi..Masal yazmak da nerden çıktı şimdi demeyin. Evet, masallar zaten yazılagelmiştir ve kulaktan kulağa anlatıla anlatıla değişmiş, herkes duyması gerekeni duymuş, anlatması gerekeni anlatmış, almak istediğini almıştır. Benim masal yazmak istemem sanırım uzun zamandır kimse bana masal anlatmadığından veya kimseye anlatma fırsatı bulamadığımdan.
6 yaşımdayken doğumgünümde amcam sarı bir Walt Disney Ansiklopedi serisi hediye etmişti. 10 veya 12 ciltlik ama nefis bir şey. Her ciltte inanılmaz resimler, her cilt ayrı bir konu; uzay ve bilim, biyoloji, tarih, vb.. 6.seri masal cildiydi. Dolayısıyla en elimden düşmeyen de o olmuştu. Biraz daha büyüyünce benden küçüklere okumaya başladım o masalları. Çok keyifliydi. İşte, blogumda da masal yazma hevesim burdan geliyor. Buyrun okumaya..
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Mutluk ile Yolculuk adında iki çocuk varmış. Bunlar aynı şehirde yaşar ama birbirlerini hiç tanımazlarmış. Aynı yollardan farklı saatlerde geçer, aynı yerlerden gazoz, sakız ve çikolota alır, aynı parkta oynar ama birbirlerini hiç görmezlermiş.
Mutluluk çok güleryüzlü, her zaman neşeyle konuşan, etrafındaki kişileri eğlendiren bir çocukmuş. Herkes onunla oynamak istermiş. Yolculuk'sa daha sakin, biraz içine dönük ama çok bilge bir çocukmuş. Herkes onu dinler, ağzından çıkan cümleleri not alır, başı sıkışan ona akıl danışırmış.
Gel zaman git zaman mutluk bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünmeye başlamış. Çünkü içindeki mutluluk yaşı büyüdükçe azalıyormuş. Her gün uyandığında mutluluğu sanki zayıflıyormuş, daha az mutlu olucak şey bulabiliyormuş. Arkadaşları da onun değişen bu yönü karşısında onunla daha az vakit geçirmek ister olmuşlar.
Yolculuk ise, bildiği onca şeye, onu dinlemek isteyen onca kişiye rağmen kendi derdine derman olamıyormuş, eksik yanı ne, onu göremiyormuş. Her durumu, her insanı bir bakışta tanımasına karşılık kendi durumunda ne yapması, nereye gitmesi gerektiğini bilmiyormuş ve buna çok üzülüyormuş.
Mutluluk artık parka çok nadiren gider olmuş. Gittiğinde de bir banka oturup sadece oynayıp gülen çocukları seyretmek istiyormuş. Bir gün, Yolculuk yine düşüncelere dalmış yavaş yavaş yürüyerek yaklaşmış ve Mutluluk'un oturduğu bankın diğer ucuna oturmuş.

Yolculuk Mutluluk'a sormuş: Neden üzgünsün?
-Mutluluk: Üzgün değilim, sadece eskisi kadar neşem yok. Bu durum hiç alışık olmadığım bir şey ve ben ne yapacağımı bilmiyorum.
-Yolculuk: Seni mutlu eden şey neydi?
-Mutluluk: Bilmiyorum, içimden gelen bir histi. Her sabah uyandığımda bu dünyada varolmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu hatırlardım ve günüm aydınlanırdı. Sonra, gün içinde karşılaştığım her durumda eğlenceli bir yön bulur neşelenirdim. Ben neşelendiğim için etrafımdakiler de neşelenirdi. Artık olaylar bana o kadar eğlenceli gelmiyor. Savaşlar var, açlık var. Herkes büyüdükçe kendi çıkarlarını gözetmeye başladı. Kimse kimseye iyilik yapmak, paylaşmak veya en azından karşısındakini dinlemek istemiyor. Bir vakitsizlik, zamansızlıktır almış başını gidiyor. Herkes önce hep "ben" diyor. Kimse kimseye hatta kendisine bile güvenmiyor. Sevginin bile arkasında çıkar var. İnsanlar birbirlerini değil, kendi egolarını seviyorlar. Bencillikler üzerine ilişkiler kuruyor, karşısındakinden alacakları tükendiği, veya karşısındaki istediklerini vermediği zaman sevgileri de bitiyor. Beklentiler belirliyor hayatın kurallarını.
-Yolculuk: Peki senin için ne değişti?
-Mutluluk: Artık bunları daha çok görüyorum ve bu da beni üzüyor. Artık neden burda olduğumu da bilmiyorum.
-Yolculuk: İstersen bunu tekrar hatırlayabilirsin.
-Mutluluk: Nasıl?
-Yolculuk: Senin en büyük erdemin ne?
-Mutluluk: Sanırım adım. Yani Mutluluk.
-Yolculuk: O zaman tekrar dokun ona. Yaşamın değişmediğini, senin gözlerinin gördüklerinin değiştiğini anla. Neden burda olduğunu hatırla, asıl amacını. Eğer bilmiyorsan, bunu öğrenmek için bile geçirebilirsin tüm hayatını.
-Mutluluk: Senin hiç sorunun yok mu peki? Sen neden bu banktasın da diğerleri ile oynamıyorsun?
-Yolculuk: Ben kendimi bildim bileli, bu böyle. Sanırım bazen hayatı çok ciddiye alıyorum. Çok şey bilmekle, yapmak arasındaki dengeyi şaşırıyorum. Nasıl mutlu olacağımı biliyorum ama yapamıyorum.
-Mutluluk: O zaman istersen birlikte oynayalım. Hergün aynı saatte bu parkta buluşalım. Sen bana hayat amacımı hatırlat, ben sana mutluluğu. Olur mu?
-Yolculuk: Harika olur!
Ve uzun süredir kayıp, şimdi bulunmuş iki çocuk; Mutluk ile Yolculuk o günden sonra ayrılmaz iki iyi arkadaş olmuşlar. Mutluluk bir yolculuğa, Yolculuk mutluluğa doğru çıktığını farketmeden, hayatı denge içinde, özlerini hatırlayarak, birbirlerine hatırlatarak, etraflarına ilham kaynağı olarak, paylaşmanın tadı, yaşamanın keyfiyle sonsuza kadar mutlu ve erdemli yaşamışlar...

2 yorum:

  1. Ola Ayca passei por aqui e dei uma lida nas suas postagens,escreve bem,continue assim dividindo seus pensamentos contando histórias...

    YanıtlaSil
  2. Tek kelimeyle bayıldım, masalına da bloguna da, şahane olmuş gerçekten. Kendimi senin iç dünyana yapmış olduğum mükemmel bir yolculukta gibi hissettim. Şahane bir duyguydu. Emeklerine ve yüreğine sağlık bitanecik ablamın...

    YanıtlaSil